ALABALIK

 

Sahanın ortasında bir alabalık vardı. Ve bir tane de, kalenin önünde. Maç başlamadan hemen önce, hakem balıkların sahadan çıkarılmasına hükmetti. Tribünlerden Gümüş, Arduç ve Şeker görevi aldı. Balıkları götürüp nehre atacaklardı. Yürümeye başladılar. Sahadan ayrıldılar. Gümüş bu kasabanın kaşifiydi, diğer ikisi komşu şehrin çocuklarıydı. Yolun aşağısında bir kanal vardı.” Buraya atabiliriz” dedi Arduç ama Gümüş buna karşı çıktı. “Bu bir çevrim kanalı. Asla yolarını bulamazlar.” Yürümeye devam ettiler.”Yakınlarda göl var mı?” diye sordu Arduç. “Kızılgöl var yalnızca ve o da kapalı havza” diye yanıtladı Gümüş. Yürümeye devam ettiler. Yoldan ayrılıp patikaya saptılar. Tepelerden ilerleyip oldukça yükseldiler. Karların henüz erimemiş olduğu zirvelerde yürürken, siyah incilerle bezenmiş kara kaftanlı adamlarla karşılaştılar. Korkunç görünümlü tipler, ellerindeki silahlarla üç arkadaşa ateş açtı. Alabalığı çantasına atan Gümüş, Arduç, Şeker hemen siper aldılar. Gümüş babasından aşırdığı tabancayla iyi iş çıkardı. Adamlar gerilemek zorunda kaldılar ve kaçtılar. Bizimkiler yürümeye devam ettiler. Kaftanlılar birkaç yerde daha karşılarına çıktı. Alt etmeyi başardılar. En sonunda, zirveye yakın bir yerde kaftanlılar, silahlarını atıp, daha önce görülmemiş asalarını çıkardılar. Üç arkadaşın üzerine hunharca ateşler yağdırdılar. Üçlü saklandıkları taşın arkasında kapana kısılmıştı. Gümüş cesurca bir hareketle başını doğrultup birkaç el ateş etti. Bu sırada alev fırtınası dindi. Üçü tam da rahat bir nefes almışken, asalılar tam karşılarında belirdi. Bu sefer alev topları yoktu, yine de Gümüş çarpılmışçasına bir acıyla yerde kıvranmaya başladı. Arduç silahı kaptığı gibi asalıları uzaklaştırdı. Şeker ve Arduç, Kaftanlılar ortadan kayboluverince, Gümüş’ü sürükleyerek patikanın öteki tarafına taşıdılar. Sonra da bileklerinde, beyinlerinde ve bütün sinirlerinde üzerlerine doğrultulan asadan yansıyan korkunç acıyı hissederek patikadan ayrılıp tepenin yamacına tırmanmaya başladılar. Bunun üzerine diğer üç adam arkalarında belirdi, kaçmalarına izin verdiler. Tepeye nerdeyse ulaşmışlardı ki üçlüden biri üç arkadaşı şoke eden görünmez enerjiyi verdi. Diğeri asasıyla yamacın aşağısına alevler saldı, bir diğeriyse elektrikle alevleri sabitledi. Hemen tepenin arkasından, kükremeye benzer bir ses duydular. Birkaç yer sarsıntısından sonra, dev göründü. Kocaman, ateşler saçan gözleri, gri-beyaz postu, bir ayıyı andıran gövdesi ve onu biraz insanileştiren yüz hatlarıyla korkunç görünüyordu. Gümüş, uzandığı ağacın alev almasıyla bir anda kendine gelmiş ve gizli görünmez enerjinin ikinci dalgasından kurtulmuştu. ”Efsanevi dağ devi” diye yutkundu. Ardından, çantasından başka bir tabanca çıkardı ve yeni bir şok dalgasıyla diğer ikisini uyandırdı.”Tehlike yaklaşıyor. Çabuk kalkın!” diye dürttü onları. İkisi yavaşça kalktı. Bu sırada üç siyah kaftanlı adam tepedekileri kaderlerine terk etmişti. Gümüş elindekine baktı ve “Bir kurbana ihtiyacımız var” dedi. “Öyleyse ben gidiyorum” dedi Arduç, Şeker’in atılmasına fırsat vermeden. Aceleyle bir gömlek verdi Gümüş Arduç’a:“Mutlaka bunu giy ve kendini deve teslim ederken asla korkma!”Gümüş’ün verdiği gömleği giydi ve “Merak etme!” diyerek tırmandı Arduç. Tepe üstüne vardığında devle karşı karşıya geldi. Kendisinden 70 metre uzun ve tahminsiz güçlü yaratığa doğru teslimiyetle yürüdü. Gümüş ve Şeker, arkadan tırmanıp yerlerini almışlardı. Devin yüzü Arduç’a dönüktü ve tüm ilgisi O’nun üzerindeydi. Kendisine doğru gelen bu aciz canlıyı şaşkınlıkla seyretti. Yeterince yaklaşınca, tutup avucuna aldı ve tam o sırada Gümüş, şok tabancasını ateşledi. Dev gürültüyle boylu boyunca yere yıkıldı. Başı tam Gümüş’ün önüne düşmüştü. Tüm vücudunda akım dolaşan dev titriyordu. Güçsüz düşen ellerini hafifçe oynatabiliyor, bu son gücünü de Arduç’u gıdıklamakta kullanıyordu. Sonunda dev, hareketsiz kaldı. İki kolu yere düştü. Arduç karlar içinden silkinip doğruldu. Gümüş ve Şeker karşısında dikiliyordu. Ne yapacaklarını düşündüler. Vadideki dereyi görmüşlerdi. Balıkları ait oldukları yere bıraktılar ve geri döndüler. Kaftanlı adamları onlardan başka gören olmadı.

Yorum Yap