HAYATA ATILAN EN BÜYÜK KAZIK

                Yatağından kalkmakla kalkmamak arasında büyük bir savaş veriyordu. Savaşı, aklına işe geç kalmak gelince kalkmak kazandı. Saate baktı. 20 yılın cefasını çeken külüstür saati yine yarı yolda bırakmıştı onu. Sinirlerine hakim olamadı ve perdeyi hızla çekti. Ona merhaba diyen parlak güneşe aldırmadan mutfağa ilerledi. Dün ısmarladığı pizzadan bir parça aldı.

                Evi her zamanki gibi dağınıktı. Siyah duvarlar odaya kasvetli bir hava veriyordu. Fakat odanın siyah olmasını o istemişti. Ruhu da duvarlar gibi karanlıktı çünkü. Yalnızlığa meydan okuyordu ruhu. Evi toparlamaya yanaşmadı bile. Dolabından her zaman giymekten sıkıldığı siyah takım elbisesini bulması zor oldu. Her şeyi siyahtı onun. Elbiseyi giydi, kapıyı hızla çekti. Apartmanın uzun bir girdabı anımsatan merdivenlerinden indi. Gökyüzü ona inat masmaviydi. Yola koyuldu. Hızlı adımlarla ilerledi. Yolda gördüğü mutlu aile tablosu karşısında ne yapacağını şaşırdı. O korkunç kazada bütün ailesini kaybetmişti. Onun ailesi yoktu. Yalnız başına hayata meydan okuyanlardandı o. İçinde fırtınalar kopuyordu. O hiç belli etmeden yürüdü. İş yerine varması 10 dakikasını aldı. Mavi camlı, büyük şirket bir kafesti onun için. Her girdiğinde canını yakan bir kafes. Asansöre bindi, odasına giderken patronuyla karşılaştı. 20 yıldır değişmiyordu patronu.  Yüzünde, işe geç kalan çalışanlarına kızmaktan çukur bir bölge oluşmuştu. Sanki bir daha geç kalırsan seni kovarım der gibi bakış attı ve gitti. Müdürün yoklamasını ucuz atlatmıştı.

                Odasına girdi. Şirketin en küçük, en karanlık odası ona verilmişti. Masadaki evrakları düzenlemeye başladı. Az sonra şirketin en genç sekreteri ona başından kalkamayacağı en az on ton evrak getirdi. Geç kalmasının cezası da buydu. O ne kadar istemese de sıkıcı hayatı zorluklarla devam ediyordu. Durdu. Birden aklına bu sıkıcı hayatına son vermek geldi. Ceketini aldığı gibi dışarı çıktı. Artık kafesinden kurtulmuştu. Özgür bir kuştu o. Kanatlarını çırptı. Yıllardır uçmadığı için kanatları ona küsmüştü. O çırpındı ağa takılan bir balık gibi. Her çırpındığında kanatları daha çok ikna oldu. Yavaş yavaş kıvılcımlar çıktı yorgun kanatlarından. Ve sonunda alev aldı. Onu en çok rahatlatan yere deniz kenarına uçtu. Kumsalda otururken hayatını gözden geçirdi. Biraz düşündükten sonra buraya niçin geldiğini hatırladı. Bu kötü dünya ona bir kazık daha atmadan o hayata en büyük kazığı atacaktı. O ölse dünyanın umrunda mı olurdu sanki? Paçalarını sıvadı. Masmavi dalgaların arasında yürüdü. Bir daha işe geç kalmanın bile uyandıramayacağı sonsuz bir uykuya doğru.

Yorum Yap