YAŞAMAK

    Ağlıyordu bir sokağın ücra köşesinde. Altına oturduğu balkonun borusundan damlayan yağmur suları, rugan ayakkabılarının üzerinde ritmik sesler çıkarıyordu. Bir sillesini daha yemişti hayatın; dört ay ömrü kaldığını öğreneli sadece yarım saat olmuştu.

     Karşı taraftaki çöp tenekesinin üstünde, yağmura aldırış etmeden oynayan kedilere takılmıştı gözleri. Onlar kadar dertsiz tasasız olan var mıydı acaba? Bir an geçirdiği hayatı düşündü: ailesiyle geçirdiği o neşeli, göz yaşartıcı derecede mutlu zamanları geldi gözünü önüne. Sonra kafasına taktığı, bir insana sadece iki gözle bakıldığında görülebilecek şeyler yüzünden kendini ne kadar üzdüğü günleri de hatırladı bi yandan . İki gözle görülen güzelliğin, üçüncü gözle -ruhumuzun gözü- görülen güzelliğe tercih edildiği bir toplumla yaşamıştı bu zamana kadar. Bu düşüncenin ne kadar tehlikeli olduğunu ise kimse farketmiyor, her geçen gün gözlerindeki insan standartlarına bir özellik daha ekliyorlardı. Bencildi insanoğlu, eğer dış görünüş önemli olsaydı neden herkesin aynı yaratılmadığını kendilerine sormaya korkuyorlardı. Oysa güzellik farklı olmakta saklıydı. Bu dünyaya geleli yirmisekiz yıl olmuştu, yavaş yavaş veda ediyordu. Yaşayarak geçirdiği süre boyunca dünyanın oksijenine ortak olmuş, şimdi ise nasıl toprağa karışacağını düşünüyordu. Geriye dönüp baktığında kendine iyi mi yoksa kötü mü bakmış, emin olamıyordu. Bu düşünceler yüzünden ne kadar çok yıpratmıştı kendini ! Hiç korkusuz, endişesizce; hayata sadece bir defa geldiğinin bilinciyle bir şeyler yapmış mıydı? Acımasız hayatın gölgesinde bir pupa gibiydi ilk başlarda, şimdi ise kelebek olmuş çıkıyordu. Dört ayının kalmasına da mutluydu, daha geç de haberi olabilirdi. Keşke şimdiki aklımla yaşasaydım o zamanlar diye geçirdi  içinden. Hayatın her şeyi kafaya takmak için çok kısa olduğu kanısına daha yeni yeni varıyordu çünkü. Bir doktor olarak hayatta hiçbir şeyin çok fazla ciddiye alınmaması gerektiği gerçeğiyle yeni yüzleşiyordu. Bazı şeyler için biraz geç kalmış  olsa da, pişman olmayacaktı artık. Koskoca dört ay vardı önünde en azından. Sayılı günler çabuk geçer sözünü silecekti zihninden şimdi. Herkesi mutlu etmek için çabalayacak, ama önce kendisi mutlu olacaktı.Yirmisekiz yılın acısını yüzyirmi günde çıkaracaktı. O güne kadar karşılaştığı hastaları düşündü. Daha düne kadar insanlara ne kadar ömürleri kaldığını kendisi söylüyordu. O insanların ne yaşadığını şimdi anlayabiliyordu. Yarın öbür gün saçının yerini bir peruk, canlı yüzünün yerini ise makyaj alabilirdi; ama içindeki sevgi, mutluluk veya diğer duygular değişmeyecekti . Tek bir hayatın içine sonsuz güzellikler sığdırmak ise onun elindeydi. Artık, hayatın her şeye rağmen yaşamaya değer olduğunu; döktüğü her gözyaşının ise hayata karşı yenildiğinin bir simgesi olduğunu anlamıştı.

     Yün kazağının koluyla gözyaşlarını sildi, çöp tenekesinin yanındaki iki yavru kediyi aldı; sabah ezanı yankılanmaya başladığında  ise mutfakta, yeni yıkadığı kediler için süt dolduruyordu .                                                                                                                                                                            

 

 

                                                                                                                                                                                    Gizem ÇALIŞKAN

 

Yorum Yap