Karanlıkta Bir Şarkı

Yürüdüğü yollar gittikçe karanlıklaşan bir kadın... Gözündeki gözlüklerin aydınlatamadığı, çocuğunu da ele geçiren bir karanlık onunkisi. Ama hayır çaresiz bir kadın değil. Hatta yeterince “iyileştiren” bir çaresi var; şarkı söylemek! Ve danslarla süslenen her bir notayla aydınlatmak yolları, aydınlatmak karanlıkları…

Adı Selma bu kadının, ve hasta. Ailesinden ona taşınan ondan da çocuğuna aktarılmış kalıtsal bir hastalığa sahip; gittikçe kör oluyor. Onun küçük parlak gözleri, gözlüklerin hapsinde olmak zorundaydı, çıkarırsa o yuvarlak çerçeveleri; göremezdi, Niagara Şelalesi’ni, Eyfel Kulesi’ni, ilerde olacak olan torunlarını göremezdi.. Hoş, bir zaman sonra  gözlüklerin hakimiyetindeyken de görmemeye başladı, biliyordu ya böyle olacağını, umursamadı. “Göreceğim her şeyi gördüm” dedi ve şarkısını söylemeye devam etti.

Ama umrunda olan bir şey vardı, kendisiyle aynı hastalığa sahip küçük oğlu. Kendisi her şeyi görmüştü, ya o? Görmesi gerekmez miydi baharın gelişini, güneşi, büyük bir hünerle ayak dansı yapan dansçıların ritmik hareketlerini? Gerekirdi, görecekti de, hem de gözlüklerin zindanında yıllarca yatmadan yapacaktı bunu, tamamen özgür bir şekilde.

Bedeli vardı ya bu özgürlüğün. Selma’nın fabrikada çalışarak ödediği bir bedel. Fabrikadaki işini ustalıkla yaptığı söylenemezdi; gördüğü dünyanın yarısı karanlıkken ne kadar iş yapabiliyorsa o kadardı onun yapabildiği. Ama hayır; yoktu şikayeti. Hem, hem az kalmıştı. Paranın tamamlanmasına az kalmıştı. Doktorla da konuşmuştu. Çocuğu henüz ışık bulunmayacak bir karanlığın içinde değildi. Tünel gibi; şu anda karanlıkta; ama var, sonunda ışık var. Onun fabrikada çalışması karşılığında biriktirdiği paralarla ulaşılacak bir ışık…

Hem hiç de fena bir hayatları yoktu bir kere. Selma çalışıyor, çocuğuyla birlikte yaşıyor, tiyatro çalışmalarına gidiyor ve şarkı söylüyordu. Oturdukları evin sahibi olan komşuları vardı birde hayatlarında. Bir karı-kocaydılar. İyi anlaşıyor gibiydiler. Ama bilinmezdi ya evlerinin içinde neler olduğu. Önemli olan Selma ile olan ilişkileriydi. Ve bu ilişki gayet güzeldi. Selma ile görüşüyorlar, onu evlerine davet ediyorlardı. Hatta bir gün Selma’ya eski bir teneke çikolata kutusu bile verdiler. Selma da biriktirdiği parayı bu kutuya koymaya başladı. Komşularını sevdi.

Sonra bir şeyler kötü gitmeye başladı. Selma gözlükleriyle de göremedi, komşuları ise kavga etmeye başladı. Adamın maddi olarak durumu şu aralar pek iyi değildi ama karısı bunu anlamıyor, sürekli yeni ve pahalı isteklerde bulunuyordu. Karşı çıkamadı ya karısına, parası olmadığını söyleyemedi. Ve, üzüntü duydu çokça. Paraya ihtiyacı vardı. Ve adam fark etti, Selma’nın göremediğini. Yolunu el yordamıyla bulduğunu, işinden eve dönerken ayaklarını tren raylarına vurarak yolunu bulduğunu; fark etti. Parası olduğunu anladı sonra, üzüntüsünü giderecek paranın bu olduğuna ikna etti kendini. Devamı geldi, teneke çikolata kutusunu buldu, içindeki parayla birlikte. Aldı. Selma’nın hayatını karartan buydu işte, gözlerinde olan şey sadece bir görüntüydü eksikliğiydi, o kadar.

Hikayenin devamı acı. Haksızlık. Suskunluk. Umut. Dans, adım dansı. Ve şarkı, hiç susmamacasına.

Bu filmde ki Selma, bizim nefes aldığımız dünyada Björk.  Şarkıları aracılığıyla bizimle konuşan Björk. Hayatında oynadığı ilk ve tek film, Selma’nın filmi; Dancer in The Dark. Sadece oynamadı aslında; aynı zamanda Selma’ya şarkılar yaptı. “Yeni dünya” dedi, “Eğer yaşamak görmekse, merak ediyorum, merak ediyorum, sırada ne olacak? Görmek için yeni bir dünya, yeni bir gün.” Ve onu Selma olarak başarılı bulanlar oldu. New York’ da, Rusya’ da, Fransa’ da, İzlanda’ da, Japonya’ da hep çok beğenildi ve ödüller aldı. Oscar Ödülü’ne de aday oldu, şarkısını oraya da taşıdı.

Bu filmin arkasında bir isim daha var elbette, Lars Von Trier. Onun dokunuşlarıyla film hayat buldu, onun yönetmedeki başarısı sayesinde Selma’ya içtenlikle üzüldük, neşelendik, şarkılarını birlikte söyledik. Beğenilmesine beğenildi ya, çokça da tartışıldı Trier. Kadın düşmanı dediler ona, filmin duygu sömürüsü yaptığını iddia ettiler ya aldırmadı Trier. Hep yaptığını yapmaya devam etti; kendisi oldu. Kalıplara sıkışmadı, “Köyün delisiyim” dedi ve yoluna devam etti.

“Gönül gözümüz” üzerine yazılmış bir şiir Karanlıkta Dans. Bakmayın siz film olduğuna, kamera ile çekildiğine. İzleyince anlayacaksınız ki her bir sahnede dize dize şiir okudunuz aslında. Gözlerinin kör olmasına rağmen ağaçları, meltem esintisinde dans eden söğüt yapraklarını görmüş,  küçük bir kıvılcımda ki parlaklığı fark etmiş bir kadının şiiri. Bu şiir, gözleri açık olmasına rağmen şarkısını susturmuş olanlar için haykırarak söyleniyor. Fark etsinler diye, gördüklerinin o sonsuz şarkısını… Ve bu şarkıyı hep,  hep söylesinler diye..

Yazar: "Sevgi  Saliç ŞENEL - Samsun İbrahim Tanrıverdi Sosyal Bilimler Lisesi"

Yorum Yap