FİRDEVS'İN DRAMI

 

 

                 Hayır , bu sefer olamazdı. Yine mi aynı ürpertiydi ne! Firdevs kalkmak istemese de merakı korkusuna ağır basmıştı. Üstündeki yorgunu attı ve sıcak yatağından doğruldu. Hemen yatağının altına koymuş olduğu kırmızı terliklerine uzanmaya çalıştı; fakat terliklerinin yerinde olmadığını anladı. Ayaklarını soğuk parkeye koymaya razı oldu. Sanki gecenin vermiş olduğu ürperti, parkelere de yansımıştı. Işığı açmadan cama yöneldi. Gök korkunç bir şekilde kendisine bakıyordu ve sinirlenmişçesine gönderdiği her damlaya nefret yüklüyordu sanki. İşte bir şimşek daha çaktı. Firdevs irkilerek aşağı baktı. Evet, polisler aynı yerde nöbet tutuyordu.

                Aklına yine annesi geldi. Bundan sadece bir ay önce kafası gırtlağına kadar kesilmiş, gözlerinin irisi vahşetten kasılmış, saçları darmadağın ve burnu, çene kemikleri traş edilmiş o kadın aklına geldi. Anne diyesi gelmiyordu. Zaten ilk gördüğünde de yıkılmıştı. O zamandan beri hala kendine gelememişti. Psikolojik destek alıyordu ama fazla bir işe yaradığını söyleyemezdi. Sadece doktorunun verdiği rengarenk uyku hapları ve lezyon ilaçları işe yarıyordu. Yine dalmış gözleri sabah ayazındaki yaprakların üstündeki çiğ damlaları gibi doldu. Hemen elinin tersiyle sildi. Kendine söz vermişti, kendini salmayacaktı; ama yine de korkusu sürüyordu. Annesi gibi ölmekten korkuyordu ve katil hala bulunamamıştı. “ondan ne istediler ki?” diye içinden geçirdi. Bunun zamanı değildi. Perdeyi çekti ve çevreyi kolaçan etmeye karar verdi. Kapıya yönelmeden önce üstüne bir şeyler almaya karar verdi ve gardrobunun kapağını açtı. Gözü karanlıktan başka bir şey görmüyordu. Elini attığı gibi hırkasını buldu ve üstüne geçirdi.

                İlaçları başucundaki şifonyerin üstündeydi. Gözünü kapıya çevirdi ve elini açmak için ileri uzattı. İçindeki merak ve korku had safhadaydı. Kapıyı yavaşça itti ve karşısındaki karartıya en başta anlam verememişti; ama sonradan bunun yabancı olduğunu anladı. Elindeki sivri uçlu alet de gözünden kaçmamıştı. Diğer elinde ise korkunç bir şekilde annesinin kafası duruyordu. Yerdeki kara sıvılar sanki Firdevs’in üstüne geliyor, gözlerini kör ediyordu. Hemen arkasını döndü ve şifonyere koştu.  İlaçlarını ikişer ikişer yutmaya başladı. Bu olmamalıydı. Niçin hala şu lanet halisülasyonlar başından gitmemişti. Kendini yatağına attı ve yorganı kafasına kadar çekti. Olmuyordu işte. Hala devam ediyordu ki bir anda sarsıldı. Bir ışık huzmesi hissetti ve karşısında Mehmet’i gördü. Çevresine korkuyla baktı ; burası hastaneydi. Hayır, hayır . Kafasını üşütüyor olmalıydı.  Mehmet de ona korkuyla bakıyordu. Firdevs’in elini tuttu ve : “ Sakin ol canım! Biliyorum atlattıkların kolay değil ama bana güven. Hepsini atlatacağız.” Dedi. Firdevs’in kafası karışmıştı. Korkuyor ve heyecan içinde bunalıp kalıyordu. Gözbebekleri büyüdü. Elleri titremeye başlamıştı ve kendini huzur içinde yumuşak, kaslı kollarda taşındığını hissediyordu. Beynindeki  lezyon sonunda alınmıştı.

Yorum Yap